6 Mart 2015 Cuma

BEDAŞ İşçileri Direnişlerinin 200 Gününü Devirdi


Boğaziçi Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (BEDAŞ) işçileri, işten çıkarılan 27 işçinin geri alınması ve iş güvenliğinin sağlanması için gösterdikleri direnişlerinde 200 günü geride bıraktılar.

Mürşit Sepetçi, 37 yaşında ve üç çocuk babası. BEDAŞ’ta çalışmaya başlayalı 15 sene olmuş. Hangi dalı varsa bu sektörün, hemen hemen hepsinde çalışmış: okuması, kesmesi, normal işçiliği, şefliği… “Sonunda geldiğim nokta ise işte bu çadır” diyor.

Mürşit Sepetçi
Mürşit Sepetçi’yle 2 Mart'ta yani direnişlerinin 200'üncü gününde, BEDAŞ’ın Genel Müdürlük binası önündeki direniş çadırındayız.

200 gün önce bu direnişi başlatan olayları kısaca şöyle anlatıyor Sepetçi: "BEDAŞ'ta bu sürece kadar, çok kaza oluyordu zaten. Tabii ki işçiler tek başlarına olduğu zaman olaylara tepki gösteremiyorlar. Bir hata olsa bile patronlar üstünü kapatıyorlardı. Sendikanın gelmesi ve insanlara iş güvenliğini öğretmesiyle bilinç sahibi olan arkadaşlar Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (DİSK) bağlı Enerji-Sen çatısı altında toplanmaya başladılar. İş güvenliği ve işçi sağlığının sağlanması ve yaralanmalara karşı önlem alınmasını talep ettik. Biz bunları talep etmeye başlayınca patron veya onun emrinde çalışan müdürleri bu durumdan rahatsız olmaya başladılar. Enerji-Sen'e üye olan işçilere uyarılar gelmeye başladı. İzlediğimiz yolun doğru yol olmadığını söylediler. ‘Zaten biz bunları sağlıyoruz, bu sendikadan uzak durun’ dediler. Aslında biz onlara mali yük olmak değil, onlardan sadece can güvenliğimizi sağlamalarını istiyorduk. Bizi orada istememeye başladılar. Biz Enerji-Sen üyeleri olarak iş güvenliğiyle ilgili imza topladık ve bu imzaları genel müdürlüğe ve çalışma bakanlığına bıraktık. Bunu takip eden süreçte önce iki arkadaşımızı işten çıkardılar. Peşinden biz de onlara destek verdiğimiz için benimle birlikte 25 işçi daha işten çıkarıldı."

“Arkadaşlar dediler, işten atılmışız. Dedik, canımız sağ olsun.”

BEDAŞ çalışanlarının bugüne kadar çok sık ve çok ciddi boyutlarda iş kazaları yaşadığını belirten Mürşit Sepetçi, “Biz elektriğe karşı çalışan emekçileriz. Elektrik çarpması sonucu çok ciddi yaralanmalar, bu ciddi yaralanmalar sonunda da hasar bırakma veya ölümler yaşanıyor. Bunlara karşılık yanmaz eldiven, yanmaz ayakkabılar, kontrol kalemleri istedik. Dışarıdan baktığınızda elektrik belki kulağa çok hafif bir şeymiş gibi gelebilir ama bu elektrik çarpmaları sizi bir duvardan bir duvara atabiliyor. İkinci olarak yalnız değil, iki kişi olarak çalışmayı talep ettik. Yasal olarak prosedürde yapılması gereken de budur zaten. Çünkü birimize elektrik çarpması gibi bir şey olduğu zaman ikinci kişinin ona yardım etmesi lazım. Bunları kabul etmediler. Kabul etmeme sebeplerini açıklamayı bir kenara bırakın, bizi işten çıkartmadan önce bile hiçbir açıklama yapmadılar. 13 Ağustos günü işe geldik. Arkadaşlar dediler, işten atılmışız. Dedik, canımız sağ olsun. İşçisi olduğumuz kurumun içine bizi almadılar” diye sitem ediyor.

“Baskı daha insan kaynaklarındayken başlıyor”

İşçilerin, sadece seçtikleri sendika yüzünden işten çıkarıldığını söylüyor Mürşit Sepetçi ve BEDAŞ’taki yapılanmayı şu şekilde açıklıyor: Burada iki tane sendika var, patronun sendikası bir de işçinin sendikası. Patronun sendikası olan Türkiye Enerji Su ve Gaz İşçileri Sendikası (Tes-İş), olayın en başında bizi rüşvet karşılığı satın almak istedi. Toplu sözleşme yapıldı. Bu sözleşme aslında patronun sendikanın önüne koymuş olduğu sözleşmeydi. Tes-İş imzalayıp işçilerin önüne getirdi. Biz buna karşı çıktık. İşçilere Tes-İş'li olmaları karşılığında 2500 TL para verildi. Biz bu paraları kabul etmedik. Biz onurlu işçileriz.
İşten en son çıkarılan BEDAŞ çalışanı Alican Albayrak beş buçuk aydır orada çalıştığını ve sendika için yapılan bu baskıların daha işe girdikleri ilk anda başladığını anlatıyor. “Baskı daha insan kaynaklarındayken başlıyor. Masada oturan kişi, ‘Üç ay deneme sürecindesin. Üç ay kesinlikle hiçbir sendikaya üye değilsin. Üç ay sonra Tes-İş'e üye olcaksın. Tes-İş'e üye olduktan sonra da maaşın 300 TL artacak, 200 TL yemek parası olacak ve 170 TL de yol parası olacak’ diyor. Seni bu şekilde Tes-İş'e yönlendirmeye çalışıyorlar. Oysa, Enerji-Sen'e üye olduktan sonra da Dayanışma Aidatı Dilekçesi vererek aynı haklardan yararlanabilirsin. Bunu söylemiyorlar tabii” diyor.

"Polis bizi değil, bize karşı sermayeyi koruyor"

200 gün boyunca onları çadırdan atmak için her şeyi denediklerini söyleyen Sepetçi, "Çadırı kaldırmak için ellerinden geleni yaptılar. Yerlerde sürüklendik, dayak yedik... Ama biz de sesimizi duyurmak için elimizden geleni yapmaya devam ettik" diyor.

Aydın Nadir
Enerji-Sen İşyeri Temsilcisi Aydın Nadir ise yaşadıkları sıkıntıları şu sözlerle ifade ediyor: "Bir hafta önce burada 20'ye yakın güvenlik tabir-i caizse üstümüzden geçti. Sıkıştığı noktada şiddete başvuruyorlar. Sürekli bir taciz söz konusu. Kolluk kuvvetleri gelip 'Şikayet var sizi gözaltına alacağız' diyor. Yalandan saçma nedenlerle ifademiz alınıyor. BEDAŞ'ta şu an polisler dolaşıyor, beraber yemek yiyorlar. Burada en ufak bir şey yapsak hemen iki otobüs çevik geliyor. Dün burada toplantı vardı. Biz hiçbir şey bilmiyoruz, burada oturuyoruz. Çevik geldi, burayı çembere aldı. Ne olmuş? Patronun biri geçiyormuş. Polis bizi değil, bize karşı sermayeyi koruyor."

“Bir arkadaşımız altı tane bölge değiştirdi”

Dışarıda direnen işçilerin yaşadıkları baskı kadar içeride çalışmaya devam eden ve direnişe destek veren işçiler de baskı altında yaşıyorlar. Mürşit Sepetçi, bu işçiler üzerinde ciddi şekilde yıldırma politikaları uygulandığından bahsediyor: Direnişe destek veren ve hala Bedaş'ta çalışmakta olan arkadaşlarımız hiçbir şekilde geri durmuyorlar. Fakat onları yıldırmak için her yol deneniyor. Yerlerini değiştiriyorlar örneğin. İşçinin evi Taksim'de diyelim, Taksim'de çalışıyor. Oradan Sarıyer'e sürüyorlar bu işçiyi. Tabii o işin çalışma saatleri uygun değil, çalışma şartları uygun değil. Bir arkadaşımız altı tane bölge değiştirdi. Oradan oraya sürüyorlar ama çocuk inat, direniyor. Onlara karşı duran işçileri böyle yöntemlerle yıldırmaya çalışıyorlar.
Alican Albayrak işten atılmadan önce kendisine de türlü yöntemlerle yıldırma politikaları uygulandığını söylüyor. “Benim işten atılma olayım da şu şekilde oldu: iş yükümü arttırdılar. İki günlük işi bir günde yapmam gerektiğini söylediler. Ben orasının bir günlük değil iki günlük bir iş olduğunu söyleyince hakaret ettiler ve üzerime yürüdüler. Bu şekilde mobing uyguluyorlar işte” diyor Albayrak.

 'Bu kadar düşünüyorsan nalbur satıyor, git al'

Aydın Nadir'in yaptığı açıklamalara göre BEDAŞ'ta bir ayda 60'a yakın iş kazası gerçekleşiyor. "İşçi bir yalıtıcı tornavida talep ettiğinde, 'Bu kadar düşünüyorsan nalbur satıyor, git al' diyorlar. Tek başımıza trafolara gönderiyorlar bizi. Yanıyoruz o trafolarda. Bir arkadaşımız var hala yatıyor yoğun bakımda, her tarafı yandığı için. Adama dokunamadılar bile" diyor Nadir. Geçen yıl 1900’e yakın işçi ölümü yaşandığını ve bir günde ortalama 7 ila 10 arasında işçi ölümü yaşandığını sözlerine ekliyor.


CLK’yı tanıyor muyuz?

Birçoğumuzun sadece elektrik faturalarının üzerinden tanıdığı Cengiz-Limak-Kolin’den (CLK) neden bu kadar nefret ettikleriniAydın Nadir, CLK’yı ayrıntılı bir şekilde tanıtarak açıklıyor. Nadir, “Burada çok büyük bir sermayeye karşı mücadele veriyoruz: Cengiz-Limak-Kolin. Cengiz'i nereden tanıyoruz? Buraları devralırken topluma açık bir şekilde küfreden Mehmet Cengiz’in holdingi. Bugün bir mahkeme vardı Mehmet Cengiz'e karşı açılan. Bir vatandaş benim değerlerime hakaret etti diyerek dava açıyor ve kazanıyor. Bu emsal bir davadır. Tüm vatandaşlar açabilir bu davayı. Limak'ı nereden tanıyoruz? Siirt'te baraj kapaklarını açıp piknik yapan insanları sular altında bırakarak, bir tanesi çocuk beş kişinin ölümüne sebep olmasıyla hatırlıyoruz. Bir nevi eli kanlı bir şirket. Kolin'i nereden tanıyoruz? Soma'nın Yırca Köyü'nde insanların geçim kaynağı olan altı bin tane zeytin ağacını kökünden kazımalarıyla tanıyoruz. Köylüleri, kadınları yerlerde sürüklediler. Demem o ki burada mücadele sadece bizim değildir” diyor.

"Venezüella’dan gelip bizi ziyaret eden var"

Direnişlerine toplumdan gelen tepkileri sorduğumuzda Aydın Nadir, "Sesimizi yeterince duyurabildiğimize inanıyoruz. Belki ülkemizde yeterince duyarlı vatandaş yok ama Venezüella’dan gelip bizi ziyaret eden var. Hollanda'dan, Almanya'dan gelen var. Şuradan geçen 100 vatandaştan sadece ikisi üçü dönüp burada ne oluyor diye bakıyor. Ama bir turist geçtiği zaman gelip soruyor. İlgileniyor, destek oluyorlar" diye cevap veriyor. Tam bu sırada uzunca bir korna sesiyle çadırın önünden bir araba geçiyor. Orada geçirdiğimiz zaman boyunca çadırın önüne koyulan 'Destek ol, korna çal' yazısına uyan tek araba da o oluyor zaten.


Direnişin görünmeyen yüzleri de var

“Biz direnişin görünen yüzüyüz aslında. Bir de görünmeyen yüzleri var” diyor Alican Albayrak. “Onlar da evlerdeki eşler, çocuklar... Ben evli değilim ama etrafımdaki arkadaşlardan biliyorum. Boşanma derecesine gelen insanlar var” diyor.
Evli ve üç çocuğu olan Mürşit Sepetçi’ye evinde neler yaşadığını sorduğumuzda, “Evdeki sorunlarımdan bahsetmek istemiyorum. Evde sorunum yok, deyip geçiyorum” diye cevap veriyor. “Eşim de çalışmıyor, ben de altı buçuk aydır işsizim. Fakat ben şanslıyım. Çünkü kardeşim yanımda. Ele güne beni muhtaç etmedi. Bugüne kadar zorlandığım zamanlar çok oldu ama kardeşim bunu her seferinde asgariye indirdi. Altın kalpli bir kardeşim olmasaydı belki de bilmiyorum...” diye ekliyor Sepetçi.

Bu yaşadıkları sürecin bütün ilişkilerini etkilediğini anlatan Mürşit Sepetçi, "Arkadaşını bile aramaya korkuyorsun. Telefonlarına bakamıyorlar. 'Acaba bir şey mi isteyecek?' diye düşünüyorlar. İstemeyeceğim be kardeşim! Aç telefonumu; halini hatırını sorayım, sesini duyayım. Bana o yetecek" diyor.

"Bana, 'Sen bu harekete önderlik yapma, şefliği bırakma biz seni daha yüksek noktalara getireceğiz' dediler"

BEDAŞ'tan çıkarıldığında şef görevinde olan Mürşit Sepetçi, “İnanın ki ben kendim için mücadele etmedim. Ben bu kurumda şef olarak çalışıyordum, işçinin bir üstüydüm. Ben zaten hakkımı alıyordum. Arkadaşlarım da haklarını alsınlar istedim. Ama geriye dönüp baktığında haklarını almaları için uğraştığın insanlar seni bir anda satabiliyorlar. En üzücü nokta da bu oluyor. Ben niye şefliği bıraktım ki? Ben halimden memnundum. Altımda arabam, sınırsız benzinim, iyi bir maaşım vardı. Neden? Bir şekilde işçi kazansın, bunun önderi olayım dedim. Bana, 'Sen bu harekete önderlik yapma, şefliği bırakma biz seni daha yüksek noktalara getireceğiz' dediler. Ben bunları reddederken arkamda olan kalabalık bir anda yok oldu” diyor ve devam ediyor: “O zaman soruyorsun kendine, 'Biz de mi insanları sırtlarından vursaydık? Biz de mi paraya satsaydık mücadelemizi?' Ama ben satarsam, sen satarsan, o satarsa bu işçilerin sesini kim duyuracak?”

 "Onursuz demek istemiyorum onlara ama keşke o arkadaşlarımız onurlarını 3 bin TL'ye satmasalardı da biz de 200 gün burada acı çekmeseydik"

"Polis bizi copladıkça biz ertesi gün daha kalabalık olarak geliyoruz. Niye? Sen ölmeyesin diye. İçeride çalışan arkadaşlarım bize destek verseydi bu çadır buradan çözülecek, onlar da haklarını alacaklardı. Benim üç tane çocuğum var, annem yanımda, kiracıyım. Adamın evi var, bekar. Sen neden korkuyorsun? Sen işten çıksan 800 TL'ye geçinirsin. Ben geçinemem. Benim sadece ev kiram 800 TL. Ben korkmuyorum, mücadele ediyorum. Sen neden korkuyorsun işçi kardeşim benim?" diye sitem ediyor Mürşit Sepetçi. Sonra da, "Kusura bakmayın, biraz doluyum da o yüzden böyle konuşuyorum" diye ekliyor mahcup bir ifadeyle.

Sözlerini şöyle bitiyor Sepetçi: "Onursuz demek istemiyorum onlara ama keşke o arkadaşlarımız onurlarını 3 bin TL'ye satmasalardı da biz de 200 gün burada acı çekmeseydik. Ama bize destek veren çok insan var. Çadır bugün yıkılacaksa küçük bir destek gördüğümüzde bir 10 gün sonraya erteleniyor. 200 gün uzun bir zaman. Şimdi 1'den başlayın saymaya, 200'e gelene kadar sıkılacaksınız. Biz bu kadar uzun süre dayandıysak etraftan gelen destekler sayesindedir. Biz bu destekle başaracağımıza inanıyoruz."


BEDAŞ işçileri direnişlerinin 200'üncü gününü BEDAŞ Genel Müdürlüğü önüne düzenledikleri yürüyüşle sonlandırdılar. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekilleri Süleyman Çelebi, Melda Onur ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu'nun da aralarında bulunduğu yaklaşık 200 kişi, yürüyüş öncesi def eşliğinde türküler söyledi ve halaylar çekti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder